Kata Tjuta Milli Parkının koruyucu yerli halkına bir sonbahar vakti Rüya Zamanında katıldım
Avusturalya’da yaşadığım için mecburen sık sık ülkeler arası seyahat yaparım. İşte bu yolculuklarımdan birinde Bangkok’tan Melbourne’a gitmek üzere uçağa bindim. Asyalılar nasıl başarıyorlar bilemem ama koltuklarına oturur oturmaz uyumaya başlıyorlar. Hiçbir uzun uçuşta 5 dk. bile uyuyamadığım için yanıma bol bol kitap alırım, uçaktaki yolcuların çoğu uyuduğu için bir kütüphane sessizliğinde olan uçuşta okumaya bayılırım. Elime bir klasik astroloji kitabı aldım okumaya başladım. Yanımda oturan orta yaşlı parlak turuncu saçlı masmavi gözlü kadın ; “Bu bir astroloji kitabı ama bu hangi dil ?“ diye sordu. Ben de “ Bu Türkçe bir astroloji kitabı “ cevabını verdiğimde uzun yıllar sürecek bir sohbeti ve arkadaşlığı başlatmış olduk. İş mesleklerimiz konusunda birbirimize sorular sorduğumuz kısma geldi, ben Melbourne’da o sıralar çalışma bakanlığında proje departmanında çalıştığımdan bahsettim , O da “ Ben astrolog, regresyon terapisti ve “Dream Time” (Rüya Zamanı) rehberiyim” dedi. Astrolog kısmını anladım da , o zamanlar regresyon kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyordum ve bu konuyu hiç duymadığımı söyledim ama etimoloji dersi almış olduğum için kelimenin geri gitmekle alakalı bir şey olabileceğini tahmin ederek işin için de bir de terapi olduğu için ağzımdan “ acaba anılara geri dönme falan gibi bir iş mi bu” kelimeleri fırladığında adının Margaret olduğunu öğrendiğim hanım bana hayretle baktı , bir lise öğrencisi kılığında ve formunda başka bir dünyadan geldiğini düşündüğü bu Türk kadınından böyle bir cevap beklemedi belki de ve bana gülerek dikkatle baktı ! Ardından 6 -7 saatlik uçuşun nasıl geçtiğini anlamayacağımız bir sohbetin içine düştük.
Margaret Olswen yarı aboriginal ( Avusturalya yerlisi) yarı Hollandalı güzeller güzeli ve bir çok farklı katmanlara sahip kişiliği ile çok boyutlu bir insandı. Vefatını yeni kızından öğrendiğim çok sevdiğim bu kadın beni bir çok spiritualist bilgiyle tanıştırmıştır. Avusturalya dışında da Tayland, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde regresyon kültürünü ve en eski halkların yaratılış mitolojilerini araştırıyor ve bu alanda üniversitelerde ders veriyordu. Özellikle Aborijin kültürü ile onun sayesinde yakından ilgilenmeye başladım ve Dünya üzerinde izleri en eski geçmişe sahip bu halkın 10.000 yıl öncesine kadar izleri sürülen ve yeryüzünün bir çok bölgesinden izole ve bağımsız gelişmiş kültür mirasının inanılmaz zengin bir spiritüel anlayış ve doğa sevgisine dayandığını bana öğretti.
Dream Time aborigin halkının özgün mitolojisidir. Kutsal yerleri olarak kabul ettikleri Uluru/Ayers Rock bölgesinde yılın belli zamanlarında oturur ve Dream Time yaparlar. Bu onların inançları ve kültürleri için çok önemli ve değerli bir ritüeldir. Her insanın yaşamlardan bağımsız doğmadan önce var olan ve öldükten sonra da devam edeceğini düşündükleri bir ruhları olduğunu düşünürler. Dream Time ritüeli ile bu içsel çocuğa ulaşırlar. Onun Hikayesini öğrenirler ve onun gizli adını bilirler, o adı kimseye söylemezler belki bir tek kabilenin bilge ihtiyarına bahsederler o da eğer isterlerse. İşte Margaret bu ritüellere aborijinlerle beraber katılmak isteyenlere rehberlik yapıyordu. Beni de davet etti ve unutamayacağım bir deneyim yaşayacağım 3 günlük çöl rüyam başlamış oldu.
Kata Tjuta Milli Parkının koruyucu yerli halkına bir sonbahar vakti Rüya Zamanında katıldım, uçsuz bucaksız kırmızı kumların ortasında kırmızı bir kaya sanki bir ada ve çevresi çeşit çeşit renkte çöl bitkisi ile bezenmiş bir vaha. Sabahın erken saatlerinde gittiğimiz Uluru gün doğumunun ilk saatlerinde oldukça serin. Ellerinde bizi içsel çocuğumuzla buluşturacak rüyaya dalmak için ritüelde çalacakları ağaç kabuklarından yapılmış tok bir sesle “tak tok tok tak” sesi çıkaran vurmalı aletleri ve cibutiti dedikleri yine ağaç gövdesinden çoğunlukla okaliptüs ağacından yapılmış içine üfledikleri bir alet inanılmaz ritmik ve sabahın ilk saatlerinde o çöl sessizliğinde başka bir dünyaya geçmenize yardım edecek insan eli ve nefesi ile yapılmış tamamen doğaçlama sesler.
Kırmızı Çölde bir rüya gördüm. Adım ben de saklı.
Margaret içsel çocuğun şad olsun.
Naz Bayatlı
A Horse With No Name https://www.youtube.com/watch?v=zSAJ0l4OBHM
On the first part of the journey, I was looking at all the life. There were plants and birds. and rocks and things, There was sand and hills and rings. The first thing I met, was a fly with a buzz, And the sky, with no clouds. The heat was hot, and the ground was dry, But the air was full of sound.
I've been through the desert on a horse with no name, It felt good to be out of the rain. In the desert you can remember your name, 'Cause there ain't no one for to give you no pain.
After two days, in the desert sun, My skin began to turn red. After three days, in the desert fun, I was looking at a river bed. And the story it told, of a river that flowed, Made me sad to think it was dead.
You see I've been through the desert on a horse with no name, It felt good to be out of the rain. In the desert you can remember your name, 'Cause there ain't no one for to give you no pain.
After nine days, I let the horse run free, 'Cause the desert had turned to sea. There were plants and birds, and rocks and things, There was sand and hills and rings. The ocean is a desert, with its life underground, And a perfect disguise above. Under the cities lies, a heart made of ground, But the humans will give no love.
You see I've been through the desert on a horse with no name, It felt good to be out of the rain. In the desert you can remember your name, 'Cause there ain't no one for to give you no pain.
Commentaires